top of page

Öz-şefkat Üzerine

İlkem Coşkun

Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir kavram olan öz-şefkat kavramı tanım olarak, kişinin kendisine nazik olması; çektiği acı veya üzüntü karşısında ya da başarısızlık yaşadığında kendisine anlayışla yaklaşması anlamını taşır.


Yaşam boyunca birçok olumsuz deneyim yaşarız. Sevdiğimiz birini kaybederiz, ilişkimiz hayal kırıklıkları içinde son bulur, çok istediğimiz bir işin tüm adımlarını geçeriz de mülakatında takılır kalırız, üniversite sınavında istediğimiz sonucu alamayız vesaire. Bu durumlar karşısında bazen yoğun üzüntü, bazen öfke, bazen de kaygı gibi çeşitli duygular taşırız. İşte bu durumlarda en sık yaptığımız hatalardan biri kendimize şefkatsiz yaklaşmak; aşırı sert bir şekilde eleştirmek, yargılamak ve süreğen halde o olayı zihnimizde çevirmek, getirdiği acıya da öfke duymak, üzülmek acı çekmek istememek. Hata diyorum çünkü insanın yaşam kalitesini oldukça azaltan bir yaklaşım bu tariflediğim. Olumsuz bir olay yaşadığımızda bazen bir bazen de birden fazla duygu yoğun olarak sanki içimize hücum eder ve o anda dünyada başka insanların da buna benzer acılar yaşadığı gerçekliğini yitiririz. Sanki sadece kendimiz bu acıyı yaşıyor oluruz ve bu çok fazladır. Evet fazla gelmiş olabilir ancak acı çekmek, üzülmek, başarısızlığa uğramak ya da olumsuz deneyimler yaşamak insanlığın ortak deneyimi. Bunu bilmek ya da hatırlamak o an yaşadığımız duyguların yoğunluğunu azaltmayabilir ancak süresini makul bir düzeye çekmeye yardımcı olabilir: sürekli olumsuz deneyimi ve onun düşüncelerini taşımak yerine, farkındalıkla hisleri gözlemleyip, yaşanıp geçmesine-geride kalmasına izin vermeye yardımcı olabilir. Bu gibi durumlarda kişinin kendisine olan yaklaşımı olayların seyrine etki eder. Kişi olumsuz deneyim karşısında kendisini çok sert eleştirir; acı veren düşünce ve hisleri sürekli zihinde canlı tutarsa bu, öz-şefkatin oldukça dışında kalan bir yaklaşım olur. Böyle yaparak olumsuzluğun içinde sanki kendisine bir yer yapmak gibi olur, oraya yerleşir ve acısını arttırır.


Kişinin kendisi ile iletişim kurma yollarından biri olan öz-şefkat; kişiye kendisinin önemli, değerli olduğunu hatırlatır ve kendisine özenle yaklaşmasına yardımcı olur. Bazen olumsuz deneyimlerimiz bize kendimizi değersizmişiz gibi hissettirir, halbuki “değer dışarıdan alınıp verilebilen” bir kavram değildir. İnsanın içinde gelişen değer kavramı, bazen kuytu köşelere saklansa da içimize yöneldiğimizde ve kaynaklarımız arasından alıp üzerindeki tozları üflediğimizde hala işe yarar olduğunu görebiliriz.


Öz-şefkat kavramını üç ana başlık altında inceleyebiliriz; kişinin kendi kendine gösterdiği nezakete karşın yargılayıcı olmak, insanlığın ortak deneyimi olduğu bilgisini hatırlamaya karşın “bir tek benim başıma geliyor bunlar” yaklaşımı ve yaşanılan olumsuz deneyim karşısında anda ve farkında olarak olayın getirdiği duyguları yaşamaya izin vermek ve buna zıt olarak aşırı özdeşim göstermek. Şimdi biraz bu kavramları derinleştirelim:


Kişiler acı çekme, yetersizlik ya da başarısızlık hislerini yaşadığı durumlarla karşı karşıya kaldıklarında eğer kendilerine öz-şefkatle yaklaşırlarsa; hissettikleri acıyı küçümsemezler ya da aşırı kişisel bir eleştiriye girmezler ve kendilerine kızmazlar- aksine, kendilerini, hissettiklerini sıcak ve yargısız bir anlayışla karşılamayı denerler. Bu yaklaşım aynı zamanda kişinin mükemmel diye bir kavram olmadığını, hataların yapılabileceğini ve hayatta zorluklarla karşılaşmanın insanlığın ortak deneyimi olduğunu anlamaya yardımcı olur (Tek başarısızlık yaşayan, tek acı çeken ben değilim; yalnız değilim).


Öz-şefkatli davranmak kişinin olumsuz deneyimlerine karşı dengeli bir yaklaşımda bulunmayı gerektirir; ne buradan çıkan duyguları bastıralım ne de aşırı tepki ile yaklaşalım. Hisler bastırıldığında ya da kişi tarafından hangi his olduğu bilinmediğinde şefkatle yaklaşmak zor olur, gerçekleşemez. Aynı şekilde kişi kendisini olumsuz duygulardan fazlasıyla uzak tutuyorsa öz-şefkatli yaklaşmaya çalışma birden amacından sapabilir ve samimiyetini yitirebilir. Öz-şefkatli olmak ölçülü bir mesafe gerektirir; böylelikle ne olumsuz duygularımızı reddetmiş oluruz ne de deneyimlenen durumun farkında olup görme-kabul etme sürecimizi olumsuz etkilemiş oluruz.


Öz-şefkat kavramı bazen anlam bakımından karıştırılıyor ve bir ucu narsisizme kadar dayanabiliyor ya da kişinin kendisine karşı samimi hisler içermeyen; diğerleri ile kendisini kıyasladığı ve sonucunda kendisini “daha iyi buldurmaya” yönelik zehirli bir motivasyona dönüşüyor.

Halbuki öz-şefkat, bir performansa bağlı olarak ortaya çıkan ya da kişinin kendisini diğerleri ile kıyasladığı bir değerlendirme değildir. Daha çok insan olmanın; bu oluşun kusurlu doğasını görmenin ve nazikçe kabul etmenin gerçekleştiği bir durumdur, kendini diğerlerinden daha iyi ya da daha kötü görmek değil.

Öz-şefkat üzerine yapılmış birçok araştırma vardır. Örneğin bir araştırma öz-şefkatin kişilerin “bütünen iyi oluş” halini güçlendirdiğini; çünkü öz-şefkatli kişilerin kendilerini daha önemsenmiş, diğerlerine bağlı (bağımlı değil) ve duygusal açıdan sakin oluş halini desteklediğini savunur (Gilbert, 2005). Yine aynı kişinin biyoloji, nörobiyoloji ve bağlanma teorisinden yola çıkarak oluşturduğu bir teoriye göre (social mentality theory) öz-şefkatin, tehdit altında etkin hale gelen tehdit sistemini (güvensizlik, savunmasızlık ve limbik sistemle ilişkili olan) devre dışı bıraktığını ve kişinin kendini teskin ettiği, sakinleştirdiği sistemi (güvenli bağlanma, güvende hissetme hisleri ile ilişkili) etkin hale getirdiğini öne sürmüştür. Yani, aslında tehdit oluşturmayan durumlarda yoğun kaygı ve olumsuz hisler sebebiyle ihtiyaç dışı etkin hale gelen bu sistemi devre dışı bıraktığında ve yerine sakinleştiren sistemde kalmamıza yardımcı olduğunda, kaygının sağlık üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri engellemiş oluyor. Böylece daha sakin, olan bitenin daha farkında; ne yoğun duyguların içinde boğulmamıza ne de onları tamamen yok saymamıza daha kontrol edilemez bir kar topuna dönüştürmemize sebep oluyor. Aslında makul ölçüde hissetmemize-deneyimlememize yardımcı oluyor.


Ez cümle, hayatımızda kontrol edebildiğimiz çok sınırlı alan var, bazen kontrolümüz dışında gelişen olumsuz deneyimler bize birçok duygu bırakır. Eğer o duyguları küçümser, yok sayar ya da öfke ile karşılarsak bu durumun gerçekte yaşatacağı/hissettireceği acıdan daha fazlasını deneyimleriz.

Onun yerine kendimize tıpkı çok sevdiğimiz bir arkadaşımıza yaklaşır; onun üzüntülerini dinler, problemlerini çözmek ister gibi yaklaşmayı denersek hem psikolojik sağlığımızı korumuş oluruz hem de gelecek olumsuz deneyimler için makul bir karşılama davranışı geliştirmiş oluruz.


Geçmeyen hiçbir şey yok, önüne durmayın yeter..



Referans


Neff, K. D., Kirkpatrick, K. L., & Rude, S. S. (2007). Self-compassion and adaptive psychological functioning.Journal of research in personality,41(1), 139-154.

Comments


bottom of page